Laiklik Üzerine
Devlet yönetiminde dinin referans olarak alınmamasını, devletin inançlar ve inançsızlıklar karşısında tarafsız olmasını savunan yaklaşım anlamına gelen laik sözcüğünün günümüze uzanan yolculuğunun başlangıcı Yunanca’da halka ait, ruhban olmayan anlamına gelen laikos’a kadar gidiyor. Roma İmparatorluğu’nda din adamlarına ‘clerici, din adamı olmayanlara da ‘laici’ adı veriliyordu. Yunanca’dan Latince’ye ‘laicus’ olarak geçmiş olan sözcük Fransızca’ya ‘laicite’ olarak yansımış. Laisizmin İngilizce’deki karşılığı ‘secularism’dir. Türkçe’de laik de seküler de kullanılmakla birlikte yaygın olarak kullanılanı laik sözcüğüdür. Her iki ifade de din ve devlet işlerinin ayrılması anlamına geliyor.
Ortaçağ tarihi uzmanı Joseph
Strayer, kilisenin, kamusal yetki ya da görevleri bulunmayan bir özel topluluk
olarak kabul edilmesinin, laik yönetim tarzının temel çıkış noktası olduğunu vurguluyor.[*] Strayer’e
göre bir toplum, laik yönetim tarzına geçtiğinde, siyasal yönetimde kilisenin
etkisi tümüyle ortadan kalkacak demektir. Bu anlamda kilise, devlet yönetiminin
bir parçası olmaktan çıkarak herhangi bir dernek gibi kamusal yetki
kullanamayan bir topluluk haline dönüşür. Kimse buraya üye olmak ve önerdiği
kurallara uymak zorunda değildir. Bizde Diyanet İşleri Başkanlığı, devlet
yönetiminin bir parçası olmaya devam ettiği için laiklik, Strayer’in öngördüğü
çerçeveye oturmamaktadır.
Laikliği benimsemiş bir toplumda,
din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması siyasal rejimin bir unsuru olarak
da benimsendiği için hangi eğilimdeki siyasal parti iktidarda olursa olsun, din
ve devlet işleri ayrımının tehdide uğramaması gerekir. Aksi oluyorsa o toplumda
laiklik tam olarak yerleşmemiş demektir.
Avrupa ulusları on üçüncü
yüzyılda başlayan mücadeleyi bir kaç yüz yıl süren bir süreç içinde laiklik
aşamasına ulaştırmayı başardılar. Bu oluşumda burjuvazinin önemli rolü oldu.
Parasal birikim, burjuvaziyi kilisenin önüne çıkarıp, daha güçlü kılınca, burjuvazi,
toplum yönetiminde kiliseden daha fazla söz sahibi konuma geldi. Bizde ise burjuva
sanılanların çoğu büyük esnaf düzeyinde kaldığı, devletten iş almayı esas iş
olarak sürdürdükleri için devleti yönetenlerin yönlendirdiği biçimde din, hep
önde durmaya ve laiklik de kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm oldu.
Zaman içinde kilise bazı çıkışlar
yaparak, eski gücünü kabul ettirmeye uğraştı, en azından bazı konularda
kiliseden izin alınması için ciddi mücadeleler verdi. Siyaseti etkilemeyi ve
kendi konumunu sarsan bilimsel araştırmaları kısıtlamayı denedi. Ne var ki
kilise, bu tür girişimlerinin çoğunda yenilgiye uğrayarak destek kaybetti.
Örneğin İngiltere kralı Sekizinci Henry’nin karısından boşanmasına izin
vermemekte direnerek güç gösterisine girişen Katolik kilisesi, Henry’nin,
Anglikan kilisesini kurup kendisini de kilisenin başı ilan edivermesiyle
İngiltere’yi kaybetti. Galileo Galilei’ye, dünyanın dönmediğini söylettirdi,
Darwin’i ve Marks’ı lanetledi. Başlarda bu yaklaşımlarına destek de sağladı ama
zamanla o desteği yitirdi. Çünkü bilimsel ilerlemeyi önlemek, gerçekleri
sonsuza dek saklamak mümkün değil. Kim üstünü örterse örtsün, gerçek, sonunta
ortaya çıkıyor. Nitekim Katolik kilisesi önce Galilei’yi sonra da yakın
zamanda Darwin ve Marx’ı onaylamak zorunda kaldı.
Laiklik, öyle herkesin kendisine
göre tanımlayabileceği bir kavram değil. Yüzyıllardır, belki de üzerine en fazla mutabakat sağlanmış çok açık bir tanımı olan bir kavram: Devlet yönetiminde dinin yeri olmayacak. “Benim laiklik anlayışım şöyledir”
diye yola çıkmak laiklik kavramının gerçek anlamını bilmemekle eşdeğer bir
girişim.
Türkiye, eğer yirmi birinci
yüzyılda gerçekten bir güç olmak, gelişmiş ülkeler arasına katılmak istiyorsa
gereksiz laiklik tartışmalarını bir kenara bırakıp, çocuklarını bilime
yönlendirmek ve devlet işlerinde dini referans almaktan vaz geçmek zorundadır.
Not: Bu yazı 26 Temmuz 1998 tarihinde Yeni Yüzyıl ve 27 Eylül2022
tarihinde bu blogda yayınlanmış Laik başlıklı yazılarımın güncellenmiş halidir.
[*] Joseph Strayer, Modern Devletin
Kökenleri (çeviren: Eraslan Candan), Say Yayınları, 2020.
Romalılar bile bu işi halletmiş......
YanıtlaSilYazacak çok şey var ama yazamıyorum ......
Yazın, kokmayın, bakın ben yazıyorum.
Sil1960 -1985 Arasında TR de Laisizm en üst seviyede idi Kenan Evren' in rekor sayıda imam hatip açması Siyasal İslam ın toplumda etkili olmasıyla yavaş yavaş düşmeye başladı yaşadığımız son günlerde ise devlette kalmamıştır.
SilLaiklik gerekli mi değil mi sorusunun yanıtını almak için din ile yönetilen devletlere bakmak yeterlidir, Ör. İran ve Afganistan. Kimse peygamber olmadığı için yani kaynaktan bilgiyi almadığı için herkes okuduğu ve anladığı kadarıyla bir yorum yapıyor ve herkesin kendi zannına göre bir din anlayışı oluşuyor dolayısıyla din devletleri din ile değil bazı kişilerinin zannına göre yönetiliyor. Bu nedenledir ki, din devletleri olmaktan çok uzak bazılarının zannettiği şeylerin devletlerine dönüşüyor, bu da başlı başına çok tehlikeli bir durum. Bu işin iyi niyetli tarafı birde din sömürüsü vs yapanlar var o zaman iş daha tehlikeli hale geliyor ve halkın başı iyice kuma batıyor.
Silegemen sınıflar ve siyaset bezirganları din ticaretini bırakamaz hocam. Yoksa varlıkları sorgulanır, halkı sömüremez hale düşerler.
YanıtlaSilEvet öyle.
SilHocam. Bu ülkede Aziz NESİN'in dediği %70 zİhniyet devam ettiği, var olduğu sürece bu ülke hiçbir şey olmaz, bir milimetre yol alamaz. İşte o %70 devrim yapıp iktidarı ele geçirdiler. Şimdi de kürekleri geriye çekiyorlar.
YanıtlaSilBir arpa boyu yol gitmemiş olduğumuz ortada.
YanıtlaSilMaymunlar Cehennemi
YanıtlaSilÇok doğru.
SilMevcut iktidara oy verenler sizin bu yazınızı okuyunca şöyle diyorlar Mahfi bey:
YanıtlaSil"Yav he he..."
Önemli olan sizin ne dediğiniz.
SilBEN HARİKA BİR YAZI OLMUŞ DİYORUM HOCAM :-)
SilBu temennnizi mevcut ve sonraki 6 nesil göremeyecek hocam. 200 - 300 yıl sonra Avrupanın bugünkü seviyesine gelince belki o nesil laik olacak. Bizler kurban olarak bırakıp gideceğiz.
YanıtlaSilEğer bir yazı içinde; "Galieo", "Darwin" ve "Marx" isimleri aynı anda geçiyorsa, siz daha baştan kaybetmişsiniz demektir sayın Eğilmez.
YanıtlaSilAnadolu'daki ağır muhafazakârlık; sizin bu yazınızı otomatikman reddediyor, farkında mısınız acaba?
Sırf bu üç isim sebebiyle; "Benim bu yazımı okumayın, pas geçin." diye bas bas bağırıyorsunuz adeta. Dikkatinizi çekiyor mu?
Çekmez olur mu? Çekiyor tabii. Ve o yüzden bir türlü bilime dönemediğimiz saçma sapan bir kısır döngü içinde bocalayıp durduğumuz da dikkatimi çekiyor tabii.
SilSırf bu üç isim sebebiyle; "Benim bu yazımı okumayın, pas geçin." diye bas bas bağırıyorsunuz adeta. Ama siz okumuşsunuz, benimde bu dikkatimi çekti :-)
SilYahudilerin çıkış noktası da böyledir. Köle iken isyan edip, din kisvesi altunda kendilerini Dünyanın efendisi ilan ettiler. Şimdi de Dünyanın başına belâ oldular.
YanıtlaSil1 Gr. akıllarıyla 'Laikçiler' diye güya laik cumhuriyete mok atan ilkel yaratıklara (yobazlara) sinir olurum hep. Anlaşılan 200 bilemedin 300 sene sonra biz de gerçek anlamda laik bir ülke oluruz (tabi Türkiye diye bir ülke kalırsa)
YanıtlaSilYakup Kadri'nin Yaban romanını okuduysanız 100 senede Anadolu'nun arpa boyu yol alamadığını görür ve gelecek birkaç yüz yıl için iyimser olmanın pek de mümkün olmadığını görürsünüz.
SilKatı bir laiklik yerine sekülerlik daha doğru değil mi hocam?
YanıtlaSilİkisi de aynı şey. Din, devlet işlerine karışmayacak. Bu kadar basit bu kadar net.
SilSorunuz kırmızı yerine "Al" olsa olmaz mı gibi olmuş. Ama söylemek istediğiniz şey "Laiklik yerine sulandırılmış laiklik olmaz mı" sorusudur.
SilOlmaz...
Laikliğin katısı veya çatısı olmaz. Söylediğiniz şey, "Katı adalet yerine yarım yamalak adalet olsa olmaz mı" lafıyla eş anlamlıdır. Çünkü laiklik adaletin birinci şartıdır. Bir ülkede laiklik yarım yamalaksa, o ülkedeki diğer adalet kriterlerine bakılmaz. Çünkü laiklik bile eksik ve aksaksa adaletin diğer konularının da mutlaka eksik ve aksak olduğu kesindir. Laiklik adaletin başlama noktasıdır. Laiklik adalet okulunun birinci sınıfıdır. Birinci sınıfı geçemeyen öğrenci ikinci sınıfı hiç anlamaz.
Alıntı:
"" İlk Meclis’te bir gün laiklik söz konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa, o gün Meclis’e başkanlık ediyordu. Meclis’in tanınmış din bilginlerinden bir milletvekili, kürsüye gelerek konuşmasına şu sözlerle başladı: “Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Afedersiniz ben, bu laikliğin anlamını anlayamıyorum”.
Başkanlık makamında bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
“Adam olmak demektir, hocam adam olmak!..”
diye hoca efendinin sorusunu cevaplamıştı.
""
Gerçekten adam gibi adam olmak yerine, yarım yamalak adam olsak olmaz mı?
Olmaz!
Laiklik katı veya yumuşak versiyonu olan bir kavram değil. Mahfi hocamız çok güzel tanımlamış. Çerçeve net, yumuşatsak mı, oraya mı çeksek, biraz da bundan mı katsak... Bir üstteki arkadaşın da dediği gibi olmaz. Herkes dinini bireysel olarak yaşamakta özgür. Şunu bir türlü çözemiyor birçok insanımız. Hala başkası nasıl yaşıyor diye birilerinin işine burnunu sokmaya çalışıyorlar.
Silİnsanların yolda yürümeyi beceremediği bir ülkede bu kavramlar daha çok tartışılır ve anlaşılamaz.
İngiltere'de kral Anglikan kilisesinin başıdır. Görevleri arasında Hristiyanlığı korumak vardır.
YanıtlaSilFransa'da ise daha katı bir anlayış vardır.Din kamuda görünür değildir.
ABD'de ise daha amorf bir ilişki var din ve devlet kurumları arasında.Evanjelik Hristiyanlık neoconlar arasında saygın bir konumdadır.
Yunanistan'da Yunan Kilisesi söz sahibi ve güçlüdür. Ortodoksluk resmi devlet dinidir. (Hatta Athos Dağı keşişleri bir nevi devlet gibi hareket ederler) Ama yönetim demokratiktir.İnanç hürriyeti vardır.
Yani tek bir laiklik anlayışı yok. Günlük hayatımızı da tanımlar değil pratikler belirler.
Laiklik ilkesi varsa devlet, din kurallarına göre yönetilemez. Mesela faizle ilgili karar verecekseniz Nas olmaz. Bunun evanjelisti, katoliği, ortodoksu olmaz.
SilBu söyledikleriniz, bizdekinden başka kötü örnekler bulup, bizdeki kötülüğü mazur göstermeye çalışmak olmuş. Bize ne o ülkelerden? Batı ülkelerinde kusursuz ve en mükemmel adalet var diyen var mı ki; "Batı'da kusursuz laiklik var" diyen olsun.
SilÜstelik sizinki fırtınayı gösterip rüzgara razı etmek gibi bile değil, tamı tamına "Rüzgarı örnek gösterip fırtınaya razı etmeye çalışmaktır".
Batı'daki laiklik her ne kadar ayıplı olsa da en azından bizdeki gibi, okullara ZORLA girip, küçücük yavrucakların beynine ZORLA din çakmaya çalışmıyorlar.
yazılarınız aydınlatıyor bizi teşekkürler sayın hocam
YanıtlaSilSağ olun.
SilBen bakanın sözünü laiklik karşıtı gibi algılamadım. Çok haksızlık yapıldı laiklik adına,gibi bir şey kastetti.Yanlış yerlere çekildi.
YanıtlaSilHiç öyle yanlış yerlere falan çekilmedi. Resmen laikliği sulandırmaya ve yaptığı çağ dışı düzenlemeleri haklı kılmaya çalıştı.
SilYazık.Hocamız da twittter lincine katılmış.Ama yine de edepli üslübunu bozmamış.Tebrik ediyorum hocam,
YanıtlaSil🙏
SilTürkiye laiktir, ama laik kalacak mı artık emin olamıyoruz.
YanıtlaSilTehlikenin farkında mısınız?
Olmasak bunu yazar mıyız?
SilYazınız için çok teşekkür ederim.
YanıtlaSilLaiklik tam anlamıyla olursa o zaman muhafazakar iddalı partiler nasıl seçmenini konsilide edip oy toplayacak? Laiklik karşıtı kesim daha fazla organize konumda. Siyaset için seçmenin niceliği önemli.
YanıtlaSilLaikliğin ne olduğunu çok iyi biliyor ama işlerine gelmediği için yalan yanlış aklına ne geliyorsa söylüyor. Bu söylediklerinin İsmet İnönü’nün asker kaçağı olduğu saçmalığıyla hiç bir farkı yok.
YanıtlaSilAbd İngiltere laikliği ile Fransız laikliği arasında ayrım yapanlar var. Türk laikliğini Fransız laikliğine benzetiyor ve Fransız laikliğini daha sert buluyorlar. Sizce böyle bir ayırım var mı?
YanıtlaSilLaiklik devlet işlerine dinin karıştırılmamasıdır. Yani Nas ile faiz belirleyemezsiniz. Bu kadar basittir. Hiç öyle dallandırıp budaklandırmaya gerek yok.
SilDin sabittir. Değişmez. Devlet dediğimiz büyük organizasyon ve kurumlar bütünlüğü ise tamamen değişime aciktir. Din sabit ve bir inanç sistemi olup devlet yönetsel sistemdir. Iktisattan hukuktan siyasetten uluslar arasi iliskiden istihbarat ve güvenlikten vb gibi cok sayıda değişken parametrelerden olusur devlet. Kısacası değişmeyen ile değişken olani yonetemezsiniz. Inanc sistemini yonetim sistemi olarak kullanamazsiniz. Kullanırsanız hem devleti hem de dini işlevsel olmaktan tamamen çıkarmış olursunuz. Avrupa medeniyeti 30 yil 100 yil savaslari gibi din mezhep savaşları yaşadı. Sonunda laikliği algiladi. Seküler devlet olmaya başladı. Ve hemen her alanda devrim yapti. Sanattan iktisada bilimden cografya ya kadar.
YanıtlaSilHocam tarzınız hiç değişmemiş :) Kısa bir ön bilgi, örneklerle açıklama ve sonuç.
YanıtlaSilKonular değişse de insanın çıkar ve güç mücadelesi değişmiyor.
Teşekkürler
🙏
SilTürkiye'de "Laik devletin Diyanet'i olmaz" dendiğinde, Diyanet'i savunanların en sık savunması "Onu Atatürk kurdu" palavrasıdır. Atatürk Diyanet'i asla kurmadı, bu kurumla alakası bile yoktur. Detayına inmeden önce şöyle bir örnek vereyim....
YanıtlaSilBirisi bir tane Ferrari satın aldı. Sonra o arabanın motorunu birisine sattı. Daha sonra az yaksın diye arabaya bir tane Murat 124 motoru taktı. Sonra "Bu da Ferrari" diyerek arabayı kiraya vermeye başladı. Baktı ki yutan enayi çok, arabanın, para edecek her şeyini satıp, yerine an dandik malzemeleri taktı. Arabada markasından başka Ferrari'ye ait hiç bir şey kalmadı. Ferrari firması adama dava açınca, bu sefer arabanın üzerindeki Ferrari yazılarını ve simgelerini de değiştirdi. Ama buna rağmen hala arabayı Ferrari fiyatına kiraya veriyor. İtiraz edenlere ise "Bu da Ferrari, bunu da Ferrari yaptı" diyor.
Diyanet'in Türkiye'deki hikayesi de budur. Atatürk'ün kurduğu kurum o değildi. Adı bile bu değildi. Onun adı Şeriya ve Efkaf Vekaleti idi. Görevi ise bu günkü Diyanet'in yaptığı gibi, halka din pompalamak, misyonerlik yapmak, laiklik karşıtı hacı hoca takımını yetiştirmek ve beslemek değil, tam aksine bunları yapmak isteyenleri engellemekti. Bu Diyanet, Atatürk'ün kurduğu kurumun tam zıttıdır. Atatürk'ün kurumunun bütçesi, şimdiki Diyanet'in %1'inden fazlası değildi. Değil şimdiki gibi okullara girip ZORLA (zorunlu) din dersi vermek, küçücük bir dergi yayınlamak dahi dahil, hiç bir yayın hakkı bile yoktu. O kurumun tek amacı dini denetlemek, devlete karşı yönelmesini engellemek ve laikliği korumaktı.
Hem kendisi hem de adı başkaydı.
Sayın Hocam laikliğin “din ve devlet işlerinin ayrılması” şeklindeki tanımı eksik, sorunlu bir tanımdır. Buradan yola çıkınca “Diyanet varsa din ve devlet işleri karışmıştır, öyleyse laiklik zaten yoktur” yanlış önermesi çıkarılabilir.
YanıtlaSilLaiklik, yasaların bir ilahi kaynaktan alınmaması, beşeri olmasıdır. Dolayısıyla dinlerin sadece devlete değil, günlük yaşama müdahaleden de el çektirilmesidir.
Din devlete karışmazsa günlük yaşama da karışamaz. Çünkü günlük yaşama karışım devlet eliyle yapılıyor.
SilHocam gerçekten "din ve devlet işlerinin ayrılması" tanımı basit, klişe ve anlaşılması zor bir tanım. Arkadaşın dediği gibi diyanet'in varlığı başlı başına tanımı çürütüyor zaten. Dini bayramların resmi tatil ilan edilmesi de keza öyle. Laikliğin bana göre tek ve basit bir tanımı var: Hukuk kurallarının din kurallarına uygun olmak zorunda olmaması.
SilLaik olunmaz,doğulur.
YanıtlaSilKişiler laik olmaz. Devlet laik olur.
SilMahfi bey eleştirenlerin hicmi haklı tarafı yok. Hacı sakalının giremediği kurumlara top sakal girmedimi en basit örneği ile
YanıtlaSilBilmem ama ben laikliğin çiğnendiği her yerde gelişememe sorunu olduğunu biliyorum.
SilLaikliği çiğnemeyelim ama iki tarafa da adaletli olsunlar. O zaman laikliğin bir numaralı savunucusu olurum.
SilLaiklik zaten sizin bu dediğinizi gerçekleştirmek için var. Ama bizde hiçbir zaman tanımına uygun olamadı.
SilABD merkezli Uluslararası Eğitim Enstitüsü’nün 2024 yılı Açık Kapılar (Open Doors) Raporu yayımlandı. Rapora göre ABD’de okuyan Türk öğrenci sayısı yüzde 5,7 artış oranıyla son 15 yılın en büyük artışı olarak kayıtlara geçti. ABD’de okuyan Türk öğrenci sayısı 8 bin 657’den 9 bin 148’e yükseldi. kaynak: https://www.gercekgundem.com/dunya/abdnin-dikkat-ceken-2024-yili-acik-kapilar-raporu-son-15-yilin-en-buyuk-artisi-abdde-okuyan-turk-ogrenci-sayisi-kac-500781
YanıtlaSilLaiklik karşıtı bir siyasi/sosyal yapıda, gerçek manada demokrasi, hukukun üstünlüğü, bilimin rehberliği sözkonusu olamaz. Kanaatimce ülkemizde yapılması zorunlu en temel yapısal reformların başında laikliğin tesisi gelmektedir. Ancak, günümüzde iktidarıyla, muhalefetiyle tüm siyasi partiler, oy kaygısıyla ve popülist yaklaşımla laiklik karşıtlığında birbiriyle yarışıyorlar..Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı ve ya İmam Hatipleri kapatmayı programına yazıp, seçmenden oy isteyecek bir parti söz konusu olabilir mi?
YanıtlaSilDinlerin hepsi sosyal dir insanlık içindir doğa içindir fakat laik olmayan devlet yönetimleri ise anti sosyal dir ve varlıksız halkı en çok ezen kısımdır iktidara varlıksız halkın oyları ile gelirler ve partilerinin çevrelerini zenginleştirirler tuhaf olan şey ise kuran'ı kerimin mealini kuranı tam anlıyabilmek için her gece birkaç sayfa defalarca yıllarca kuranda anlatıldığı gibi her gece kalkıp okumuş sosyalist düşünceli kişiyim cuma namazına düzenli giderim din kişinin kendisine ait birşeydir cemaetlerden kişileri tanırım tanışdığım kişilere hep lokman hekimin oğluna ne dediğini sorarım hiç bilen çıkmadı şimdiye kadar kuran'ı kerimin mealini okumuş kimse ile tanışamadım herkes başkalarından duyarak öğreniyor halbuki kuran'ı kerimde söylenen OKU ve başkalarından duyduklarını kabul etmiyorum diye yazıyor yani sürekli olarak birilerinin halka anlatması doğru değil halkın kendisinin okuyup gerçekleri öğrenmesi doğrusudur bu sebeble laik olmayan devlet kuran'ı kerim anlayışına zıt bir düşünce sadece halkı din ile yönetme düşüncesidir.
YanıtlaSilAtatürk laikliği zamanında iki cümlede açıklamış, anlamak istemeyenler 100 yılda anlayamamış:
YanıtlaSil"Bağlılıkla inanıp mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği şekilde bir 'siyaset aracı' makamından kurtarmak ve ayırmanın elzem olduğu gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve ilahî olan inanç ve vicdanlarımızı, belirsiz ve değişken olan siyasetten ve siyasetin bütün unsurlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak, milletin dünyevi ve uhrevi mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. İslam dininin anlamı, ancak bu şekilde ortaya çıkar." (Mustafa Kemal Atatürk)
Cümleler, 1 Mart 1924 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanağından (günümüz Türkçesiyle yeniden yazdım). Atatürk din ile siyaseti birbirinden ayırma amacını açıklarken; siyasetin içinden dini değil, dinin içinden siyaseti ayıklama olgusunu anlatıyor.
Bloğumda, bu cümlelerin orijinaline ve yorumlarıma ulaşabilirsiniz. İsmime tıklamanız yeterli. Sevgiler.
Merhaba Barış Bey, blogunuza baktım gayet akıcı duru bir yazım diliniz var. Yazılarınızı daha fazla okumak niyetiyle yer imlerime ekledim.
SilÜlkemizde son bir kaç yıl öncesine kadar devlet bürokrasisi, tam da sizin dediğini gibi “kendi tanımını” dayatan ve uydurduğu “kamusal alan” ucubesiyle dini özgürlüklere müdahaleci bir tutum izledi.
YanıtlaSilBuna tepki olarak (belki de oya tahvil amaçlı) bu defa da din temalı figürler liyakat ve bilimin önüne geçti. Şimdi nasıldır bilmiyorum ama bir dönem rektörlerin çoğu ilahiyatçı idi !
Bu sancılı süreçlerin durulup her şeyin yerli yerince uygulandığı demokratik ve müreffeh bir ülke olacağımız ümidini de yitirmiş bulunuyorum, maalesef.
Her iktidara gelenin kendi anlayışına göre uyguladığı laiklik aslında laiklik değildir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da inanılmaz bir dejenerasyon yapmayı becermiş bir toplumuz.
SilHocam selamlar. Bugüne kadar dinde zorlama yoktur ayeti maalesef anlaşılamadı. Afganistan'daki Taliban gibi mezhepçi müslümanlar asırlardan beri dini dayatmaya çalıştılar. Namaz kılmayana, oruç tutmayana ceza verdiler; kılık kıyafet şartı getirdiler vs. Kuran dışı kaynaklarla hem Kuran'da olmayan recm gibi hükümler getirdiler hem de Kuran'da olmayan cezai hükümlerle mezhepçi din algılarını insanlara zorla dayatmaya çalıştılar. Oysaki Kuran'da emredilen ya da yasaklanan birçok konunun yerine getirilmediği taktirde her hangi bir dünyevi cezası bulunmamaktadır. Mesela Kuran faiz yemeyin der fakat faiz yiyene her hangi bir ceza uygulanmaz. Namaz kılın der fakat namaz kılmayana bir ceza yoktur. İçki içmek ya da kumar oynamak yasaklanmıştır fakat içki içen ya da kumar oynayan da herhangi bir dünyevi cezaya çarptırılmaz. Bu gibi emir ve yasaklar korunup korunmama noktasında birer imtihandır. Uyulmama noktasında kişinin yapması gereken tövbe etmektir. Ceza ise ahirette Allah’ın merhametine kalacaktır. Dolayısıyla bir Müslüman başkalarına tavsiyede bulunabilir fakat dinde zorlama yapamaz. Aksi halde bu bir zulüm olacaktır.
YanıtlaSilKuran’da dünyevi ceza gerektiren 5 husus vardır. Bunların hepsi de can, mal ve namus güvenliğini yani toplum güvenliğini kapsamaktadır.
1- Cana kıyma cezası (can güvenliği)
2- Hırsızlık cezası (mal güvenliği)
3- Yol kesme cezası / eşkiyalık yapma, terör estirme (mal ve can güvenliği)
4- Zina cezası (namus güvenliği) 4 şahit gerekir. 4 şahit yoksa ceza uygulanmaz. Bu aynı zamanda hem halka açık alanda sevişmenin hem de alenen sevişilen genelev gibi yerlerin yasallaşmasının önüne geçmektedir.
5- Namuslu insanlara zina iftirası atma cezası (namus güvenliği) yine 4 şahit gerekir.
Tüm bunlar toplumun mal, can ve namus güvenliğini sağlamak ve toplumun huzurunu korumak içindir. Mezheplerdeki Kuran dışı uygulama ve hurafeler bilimle çelişir fakat Kuran asla bilimle çelişmez. Çünkü Kuran’ı da bilimi de Allah yaratmıştır. Nasıl ki Allah’ın dünyevi bir ceza getirmediği ve bir imtihan vesilesi kıldığı konularda, dini, zorla dayatmak bir zulümse; inanan insanlara dinsizliği dayatmak ve din hiç yokmuş gibi davranmak da bir zulümdür. Nitekim bugün referandum yapılsa ve bir cana mesela Narin’in canına kıyanın cezası ne olmalı diye halka sorulsa toplumun en az %90’ı ''Bu eylemi yapan da canından olmalıdır'' diyecektir. Böylece insanın yaşama hakkının ne kadar önemli olduğu anlaşılacak ve toplumdaki başka cinayetlerin de önüne geçilmiş olunacaktır.
Özetle Türkiye laik olsun, kimse kimseye zorla din dayatmasın ve din istismarı yapmasın. Fakat halkın inandıkları da tamamen yok sayılmasın hocam. Toplumun huzurunu sağlayacak bu 5 dünyevi ceza için referanduma gidilsin. Çünkü bunlar inanan, inanmayan herkesin güvenliği için gereklidir. Saygılar.
Bunlara ek o kadar suç var ki. Mesela kadınlara yönelik tacizler, çocuk istismarları, hayvanlara eziyet, insanları haksız yere suçlamak ve daha niceleri. Bunların hiçbiri sizin saydıklarınızdan önemsiz değil. Esasen bu saydıklarınız da Musa'ya gelen 10 Emirin parçaları.
SilŞu bulguları da atlamayalım:
YanıtlaSilPek çok antropolog; hem tarihte kaybolup gitmiş, hem günümüzde hâlâ yaşayan dinleri incelediğinde, bunların çoğunun "toplumsal yaşamı düzenleyici kodlar, normlar" olduğunu söylüyor. Metafizik boyutuna da değiniyorlar elbette. Ama gerçek, reel hayatta dinlerin fonksiyonu binyıllar boyunca; [buna ister "kabile" ölçeğinde deyin, ister "modern toplum" ölçeğinde deyin] toplumsal düzeni kontrol, denetim altında tutmak olmuş.
Olaya bu perspektifle yaklaştığımızda: 2025 yılına girmeye hazırlandığımız şu günlerde bile, "laiklik" meselesini hâlâ tartışabiliyor olmamız; dinlerin binyıllar boyunca hayatımızda varolmasının kaçınılmaz etkileri olabilir mi?
Mahfi beyin işaret ettiği "devleti yönetirken, dinî referanslar kullanmamak" konusunu yumuşatmaya uğraşmıyorum. Sadece, konunun zorluğundan bahsediyorum.
Eğer bu antropologların kitaplarını okumak isteyenler olursa, birkaç örnek yazayım:
• James George Frazer, "Dinin ve Folklorun Kökleri", Yapı Kredi Yayınları
• James George Frazer, "Batıl İnançlar Kurumlarımızın Gelişimini Nasıl Etkiledi", Dorlion Yayınları ve Pinhan Yayıncılık
• Emile Durkheim, "Dini Hayatın İlkel Biçimleri", Eskiyeni Yayınları
• Lucien Levy-Bruhl, "İlkel İnsanda Ruh Anlayışı", Doğubatı Yayınları
• Jack Goody, "Yaban Aklın Evcilleştirilmesi", Pinhan Yayıncılık
• Claude Levi-Strauss, "Yaban Düşünce", Yapı Kredi Yayınları
• Claude Levi-Strauss, "Mit ve Anlam", Minotor Kitap
• Joseph Campbell, "Kahramanın Sonsuz Yolculuğu", İthaki Yayınları
Hristiyanları Anadolu coğrafyasından mübadele yolu çıkararak İslam birliği sağlayan.
YanıtlaSilDiyanet İşleri Başkanlığı gibi bur birimi kurarak Müslüman Din İnsanı sınıfı oluşturan.
ATATÜRK
Nasıl oluyorda sözde müslüman ahali tarafından zemmediliyor.
Anlamak mümkün değil.
Laiklik yönetim hukukundan daha çok bireysel hukuk sistemde kişilerin inanç duygu, düşünüş sistemlerine devletin mesafeli ve koruyucu olması durumudur.
Cumhuriyet yapısı içinde Sekülerlerin(Dünyacıların) Ahiretçilere baskısını veya Ahiretçilerin Sekülerlere baskısını engeleyen hukuk sisteminin ta kendisidir, Laiklik.
Diyanet İşleri Başkanlığı kurumundaki en büyük eksik, Hristiyanların ve Yahudilerinde temsili için bir yapılanma olmalıydı.
Laiklik bunu sağlamalıydı.
Laikliğin çakma uygulaması sonucu bugün kayıt dışı Tarikat benzeri oluşumların Cumhuriyeti kökünden yok etmesine sebep olmuştur.
Devletin adaleti olur , başka bir şeye gerek yok.
YanıtlaSilBizim dinimiz Laiklik uygulamasına konu edilebilecek bir Din değil. Çünkü sadece kişinin Allah'la olan ilişkilerine yönelik kurallara sahip değil. Doğrudan Medeni Hukuk, Miras Hukuku, Savaş Hukuku gibi alanlarda hükümler vaz etmiş. Ayrıca Allah başka dinleri seçme özgürlüğü de vermiş. Beğenmiyorsanız başka dine geçersiniz.
YanıtlaSilBu arada medeni yasamız, miras hukukumuz, ceza yasamız, kadınların toplumdaki yeri konusundaki düzenlemeler İslam dininin emrettiği kurallara ters hükümlerle doludur. Gördüğünüz gibi laiklik her türlü dinde uygulanabilecek bir yaklaşımdır.
SilŞimdiye kadar dünyada yaşananlar göstermiş olmalı ki din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiği savunmak yeterli değildir. Asıl sorun; dinin, toplumsal örgütlenmesi engellenemediği sürece "tehlike"nin sürekli olmasıdır.
YanıtlaSilLaiklik anlayışını bu dar sınıra yani basitçe din ve devlet işlerinin ayrılması sınırına hapsedilmesi eksik bir kavrayıştır.
"Kavram"ın tarihsel tanımı bu, diyerek şu anki tutum ve geliştirmeler savuşturulamaz...
Ameika kuruluşunda anayasa hazırlığı sırasında en önemsenen ve Amerika'nın günümüze kadar henüz yıpratılamamış kurumlarından birisidir laik sistem. Son 100yıl orada bile laik sistemi bozarak sistemi çökertmek isteyenler oldu ama henüz tam anlamıyla başaramadı. Devletin kendisini koruma gücü/yetkisi olmalı. Bunu bizim ülkemizde o dönem yetişmiş kadroları olduğu için Askeriyeye verildi. Ancak Amerika'daki gibi adalete verilmesi gerekiyordu devleti koruma yetkisi. Bizde yasalarla devleti koruma kollama görevi şekjlinde askeriyeye verilen yetkiler 1 gecede alındı. Böylece savunmasız hale gelen devlet ele geçirlmiş oldu. Oysa biz vatandaşlar, Atatürkten sonraki dönem, kolumuzun üzerine yatmak yerine, zaman içerisinde Yargıyı güvenilir hale getirip ona bu görevi vermeliydik. Yattık.
YanıtlaSilDemokrasinin ve Laisizm çok güçlü ve etkili kavramlar. Bu kavramların birbirini sadece destekleyecek şekilde sınırlandırılması lazım eğer gelişme isteniyorsa. Biri diğerine karşı bugün yaşadığımız gibi silah olarak kullanılabiliyor.
YanıtlaSilSayın Hocam, kaleminize sağlık. 1998 yılında bu yazıyı kaleme aldığınız düşünüldüğünde ne kadar ileri görüşlü olduğunuz bir kere daha anlaşılmaktadır.
YanıtlaSil"Bizde Diyanet İşleri Başkanlığı, devlet yönetiminin bir parçası olmaya devam ettiği için laiklik, Strayer’in öngördüğü çerçeveye oturmamaktadır." cümlenizden anladığım bizdeki laikliği, neo-laiklik olarak tanımlayabiliriz diye düşünüyorum. Çok net olarak düşüncem kişilerin laik olamayacağı ama devletlerin ise laik olmasıdır. Keza, gerçek kişiler her zaman dini inançlarını her işlerine karıştırılar, bu kaçınılmazdır. Ne var ki, devletler laik olup farklı dini inançlara sahip gerçek kişilere eşit mesafede kalmalıdır, sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve tabii hukuk düzenini buna göre kurmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), bir başkanlık dahi olsa devletin yapısının laik değil olsa olsa bize özgü neo-laik olabilir. Kurucu babamız Atatürk, öyle sanıyorum ki, laikliğe yumuşak geçiş olmasını düşündüğü için DİB'nı kurmuştur, tabii buna kanıt getiremem. Ama yıllar içerisinde bize düşen ise ülkemizi tam laiklik ilkelerine dönüştürmekti ancak yöneticilerimiz oy devşirmek için hem sekülerleri hem de dini inançları hassas olan vatandaşlarımızı zaman içerisinde çok yıprattı. Bu kısır bir çekişmeye de soktu ki, tam laiklik getirilmesi hiçbir zaman istenmedi, bu gidişle istenmeyecek. Bu ancak DİB'nın bir başkanlık değil bir sivil toplum örgütü statüsüne evrilmesi ile gerçekleşebilir. Bana kalırsa DİB'nda diğer dini inançların da temsil edilmesi çözüm olmayacaktır. Bu bizi yine kısır döngüye sokacaktır.
Sayın Eğilmez yazınıza aynen katılıyorum. Ülkemizde Din anlayışı artık inanç anlayışı halinden çıkmıştır / çıkarılmıştır. Hurafeler uyduruk hikayeler durumuna getirilmiştir. Müslümanlıkta bir kutsal kitap var (yüzlerce Tarikat, Cemaat, Dini Vakıf var), Hristiyanlıkta bir çok kitap vardı, daha sonra dörde indirildi (İnciller), (yüzlerce farklı inanca bölündü (Katoliklik - Ortodoksluk, Protestanlık, ......... v.s.) Yahudilikte kitaplar ve bölünmeler gibi. Her biri tek bir Tanrıya inanmasına rağmen, yüzlerce farklı Dini görüşe bölünmektedir. Bu yüzlerce farklı Dini görüşlerde bir birlerine düşman hale dönüşmüşlerdir. Ülkemizin %99 u Müslümandır denmesine rağmen çoğumuzun görüşleri, inançları farklıdır, çoğunun Camileri bile farklıdır. Ülkemizde binlerce Cami olmasına ve Camilerin sayısının artmasına rağmen kapasitelerinin çok azının doldurulduğu bir gerçektir. Sabah namazlarının ne kadarının dolduğu bilinmemektedir. Tarikat, Cemaat anlayışları teknoloji, haberleşme, bilgi çağıyla beraber azalmaktadır. Tarikatlar, Cemaatler, Dini Vakıflar her biri ticari Holding haline dönüşmüştür, yani Din artık inanç halinden çıkmış ticaret hane haline dönüşmüştür, Yönetim, Siyaset de buna göre düzenlenmek istenilmektedir. Laikliği benimseyemeyen Ülkeler ilerleyememekte, bölünerek bir birlerine düşman, kin besleyen insanlar haline dönüşmektedirler. Buna son verilmesi gerekmektedir, bunun için Yönetim sistemi olarak Laikliğin kullanılması acil görülmelidir.
YanıtlaSilNehirler tersine akmaz, yaşadığımız zamanlar geçici bir arıza durumu. Ama bu arızanın uzunca bir gecikmeye neden olacağı da ortada. Yazınız için sağolunuz...
YanıtlaSilNehirleri tersine akıtmaya çalışanlar olduğu da inkâr edilemez bir gerçek.
SilKonu hala güncelliğini koruyor. Hatta üzücü ama sanki ilerledikçe geri gidiyoruz.
YanıtlaSilMaalesef
SilTanrı kendi egemenliğini sürdürmek için yeryüzünde akıllı ınsanları seçer siyasal islamcılarda kendi egemenliklerini sürdürmek için Tanrıyı kullanır.
YanıtlaSilHOCAM MERHABA
YanıtlaSilKONU İLE ALAKALI DEĞİL AMA MERAK EDİYORUZ FAİZ İNDİRİMLERİ NE ZAMAN BAŞLAR BUNUNLA BERABER KONUT FİYATLARI NASIL GELİŞİR 2025 YILINDA
Bu gidişle zor.
SilAslında diyanet başkanlıgı kaldırılsa , butcesi egitime harcansa ne kadar guzel olur diyecegim ama bugun ki gibi bir egitim bakanı koyar o buyuk butceyi car cur ederler.
YanıtlaSil😊
Sil